Yaşam öyküleri, sanıldığınca karışımsız değil, karışımlıdır.
Her bir yaşam öyküsü, öbür yaşamların parçacıklarıyla tamamlanır.
“Düşünceler” kitabından seçmelerden oluşan kitap biraz hayal kırıklığı oldu. Sebebi neredeyse her paragrafın birbirinin aynı olmasından kaynaklanıyor maalesef. İlk 20 30 sayfa için sorun değil ancak 100 sayfa birbirinin tekrarı cümleleri okumak son derece sıkıcı.
Such a gentle and tender heart. After seeing all his paintings and movies about him, I'm thinking that these letters are far better than those movies to know and understand him. What is done with love is done well, indeed.
Beklediğimden çok daha akıcı ve sürükleyiciydi. Tek oturuşta bitti. Klein ve Wagner'den kesinlikle daha fazla sevdim.
Okay, this book is not for me. I love the plot and idea, but all that conspiracy theory dialogs that go on and on hundreds of pages ruin the story. I understand that this is what the writer wants. To show something different so you can concentrate on something other than the plot. Unfortunately, I hate conspiracy theories and it is way more boring for me even though I love history and cults. If you are into it, then it may be the book for you since it is well written.
“Metaphysics of Love” was quite interesting and well explained yet I can't say the same for “On Women”. It was one-sided and reflected the common view of men on women.
Bir noktadan sonra bitirmek için okuduğum bir kitap oldu ki bunu beklemiyordum, çok büyük bir hevesle alıp okumaya başlamıştım. Tam olarak nasıl ifade etsem bilemiyorum ama kitaptaki diyaloglar çok zorlama gibiydi, hiç doğal değildi. Hatta sanki kötü bir çeviri gibiydi. Bu etki kahramanların Almanya'da yaşayan Türkler olmasından kaynaklanıyor olabilir, aslında Almanca konuştukları için vs. Ama bilemiyorum. Yıldız ve Tobias arasındaki diyaloglar bana fenalık getirdi. Ayrıca birkaç sayfa önce öğrendiğimiz şeyleri bir başka karaktere tekrar uzun uzadıya anlatılmasını okumak da sıktı. Bir de Almanya'da Berlin'in orta yerinde yaşayan Almanların ciddi ciddi Şeytan Tepesi'nin neden ve nasıl var olduğunu bilmediğine inanmalı mıyım yani? Mitolojik kısmına gelecek olursak uzaktan yakından biraz bir şeyler okumuş bir insanın bilebileceği mitlerdi. Bu mitoloji ve psikoloji kısmının üzerinde daha çok durulsa cidden ilginç bir kitap olabilirdi ama gel gör ki Neo Nazi meseleleri kitabın tamamını kaplıyordu. Belki de beklentim yüksek olduğundan kitap tam olarak tatmin etmedi ama özetle pek mutlu olamadım kendisi ile.
Bu kadar kısa bir kitap için bitirmesi oldukça zor oldu. Sade ile alakalı tartışmalı konulara az çok aşinalığım vardı o yüzden bu eleştiriyi görünce meraklanmıştım. Keyifli bir okuma olduğunu söylemek zor çünkü harbiden düşündüğümden de rahatsız edici bir herif. Apaçık kadın düşmanlığının yanındaki herkese ve her şeye karşı kıyım anlayışı, bunu kendince sebeplere haklı çıkarmaya çalışmak adına öne sürdüğü toplumsal problemler vs. Kısacası bana dümdüz f*boy problemleri gibi geliyor. Tabii bir de Fransız İhtilali'ne denk geldiği için “soylu” haklarını elinden alan Cumhuriyetçilere bir yandan söylenip bir yandan da “Evet her türlü toplumsal normu yıkın!” bıdı bıdısı yapan bir ikiyüzlü. Ama ne yapalım bu da onun dünya görüşü (!). Ama nedense her şeyden şiddet ve işkence eğilimli erotizm anlayışıyla işkence ettiği kadınlarla ilişkileri ortaya çıkınca şikayet ediyor. Birileri onu taşlayana kadar sahip olduğu imtiyazlara bir itirazı yok. Ne zaman ki hapse tıkılmaya başlıyor o zaman isyankarlık başlıyor. Kendi gibi dönemindeki diğer erkeklerden ayıran tek özelliği bu şiddet eğilimli erotizmini yazıya dökmüş olması.
Kitapla alakalı en olumlu şey Simone de Beauvoir'ın oldukça objektif bir değerlendirme yapmış olması. Sade'ın yol açtığı toplumsal ve edebi değişimleri artılarıyla eksileriyle tarafsız bir şekilde yazmış. Yeri geldiğinde övmüş yeri geldiğinde eksiklerini dile getirmiş. Konu ile özel bir alakanız varsa bu açıdan okurken hoşunuza gidebilir. Okumazsanız bir şey kaybeder misiniz? Pek sanmıyorum.
Evet, Jung'un felsefesiyle ilgili çok derinlemesine bir anlatım söz konusu değil ancak birçok açıdan daha derin bir okumaya sizi hazırlayan ve daha da önemlisi sizi buna heveslendiren bir kitap.
Başlangıç kitabı için bile bilgilendirici değil. Hayatında bir kere bile Freud adını duymuş birilerinin bilebileceği her şeyden iki satır bahsetmiş. En rahatsız edici kısmı kesinlikle yazım şekli. Cümleler çok kopuk, tekrarlı. Paragraflar bir bütünlük sağlamıyor, akış yok. Bu serideki Jung ile alakalı olan kitap çok başarılıydı aynı performansı beklemiştim ama maalesef hayal kırıklığı.
Kesinlikle beklediğimden daha keyifli bir okumaydı. Bütün bu cehennem yolculuğu aslında dönemin siyasi ve politik eleştirileri ile dolu yine de mitoloji ve Katolik hristiyanlığa olan göndermeler macerayı ilginç kılmaya devam etti. Alakasız ama çok sevdiğim bir oyun olan Hades'de bir çok detayda bu cehennem göndermelerine dikkat etmiş olmaları çok hoşuma gitti. Onları hatırladıkça okurken daha çok keyif aldım. Bir de Dante'nin ciddi ciddi bir çeşit Tanrı kompleksi var bence. Ki bu durum oldukça ironik çünkü kendisi oldukça koyu bir Hristiyan ama düşününce istediği insanlara kendince uygun bulduğu cezaları vermiş cehenneme yerleştirmiş ve işkencelerinde sanki bu suçların cezasını ödüyormuş gibi göstermiş. Bundan daha tanrıvari ne var bilemiyorum.
“Çünkü bizi anlayanlar içimizdeki bir şeye de egemen olurlar.” Yenilgi Gece ve Meczup “Dilsizdim, açılmış yaralarım aracılığıyla konuşmak istedim. Günlerinizin ve gecelerinizin tutsağıydım - ve daha engin gündüzlere ve gecelere doğru bir kapı aradım.”
DNF. Bu kadar dağınık bir anlatım şeklini daha önce okudum mu bilmiyorum. Cümlenin ortasında sanki ne söyleyeceğini unutmuş gibi başka bir şey anlatmaya başlıyor. Bir kitaptan ziyade birinin düşünce akışını okumak gibi. Ki o da karmakarışık zaten. Bir anda alakasız birinden bahsedip anılara dalıp sonra başka biri aklına gelip oraya atlıyor. Geçmiş gelecek hayal hepsi birbirine girmiş gibi. Resmen sadece baş ağrısı yaptı. Çok merak ettiğim bir hikayeydi ama artık zerre umrumda değil.
Çok uzun bir süre Murakami okumaya ara vermiştim, bu açığı öykü derlemesiyle kapamak güzel oldu. Sonunda kulak memeleriyle (hatta genel olarak memelerle) alakalı uzun paragrafların olmadığı, orta yaş bunalımlı erkek-liseli lolita kız fantezilerinin olmadığı bir kitabına daha denk geldim. Ve kendisini ilk başta okumayı niye bu kadar sevdiğimi hatırladım. Hallelujah cidden. Genel olarak bütün öyküleri keyifle okudum. Beyzbol ile alakalı olan hariç çünkü zaten zerre alakam olmayan bir konu hakkında bir de üstüne fanatik beyzbol şiirlerinin olduğu bir öyküyü sevmeyi beklemiyordum. Gerçi aralardaki aile dinamikleriyle alakalı yazıları hoştu o yüzden yine de okudum. Favorim sanırım “With the Beatles” adlı öyküsü oldu ama “Taştan Yastık” ve “Charlie Parker Bossa Nova Çalıyor” ile yarışabilir.
Bitti ama devamında okumak için sabırsızlandığım bir sürü metinle bıraktı beni. Bilim-kurgu, yazmak, yazar olmak, kadınlık, mitler arketipler, kadın bir yazar olmak, sansür, annelik gibi çok geniş bir yelpazeyi kapsayan 13 metinden oluşuyor. Her bir metin kendi başına üstüne saatlerce konuşulacak yoğunlukta ama bir o kadar da keyifli. Sondaki “Uzaylı Kocakarı” yazısı öylesine tatlı ki kadın kadına kocaman sıcacık bir kucaklama gibi.